CHP İstanbul Milletvekili ve Plan Bütçe Komisyonu üyesi Emine Gülizar Emecan, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda; “Hazırlanan bütçeler, iktidarın yani aslında sarayın harcama tercihlerini de bize gösteriyor. İktidarın tercih ve niyetine baktığımızda şunu gördük ki bugüne kadar hazırlanan bütçeler halkın ihtiyaçlarına cevap veren bütçeler değil, farklı çıkar gruplarına hizmet eden bütçeler oldu. O nedenle de her yıl görüştüğümüz bu bütçeler artarak faiz ve borç ödemesi hâline gelen bütçeler olmaya devam ediyor.” dedi.
2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi üzerindeki görüşmeler, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda sürüyor. CHP İstanbul Milletvekili ve Plan Bütçe Komisyonu üyesi Emine Gülizar Emecan, bütçe teklifi üzerine yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“HAYAL PAZARLAMAYA ÇALIŞIYORLAR”
“Tüm dünyada meclislerin en önemli işleri milletin bütçesinin hazırlanması ve denetimi işidir. Biz de bugün 2020 yılı kesin hesabı ve 2022 yılı Bütçe Kanun Teklifi’ni yani iktidarın ülkeyi yönetirken millete ait olan kaynakları nasıl harcadığını ve nasıl harcamaya devam etmeyi planladığını, nasıl kaynak yaratacağını, kamu gelir ve giderlerini dengeleyip dengeleyemeyeceğini; tüm bunları yaparken kanunlara uygun yapıp yapmadığını değerlendireceğiz ve halk adına denetleyeceğiz.
İktidar açıkça hâlâ hayal pazarlamaya çalışıyor. Yedi yıldır üst üste, kişi başına düşen millî gelirimiz azaldı. Onuncu Kalkınma Planı'nın 2023 yılı için kişi başına düşecek millî gelir hedefi 25 bin dolar olarak öngörülmüştü, son OVP'de ise 10 bin 703 dolara indi, 2020'de ise 8,5 bin dolar ile yetindik. İktidar sayesinde halk fakirleşiyor ama birileri de zenginleşiyor. Zengin ile fakir arasındaki uçurum da gittikçe artıyor. Bugün asgari ücret açlık sınırının altında kaldı maalesef.
“SADECE 10 GÜNDE ASGARİ ÜCRET 20 DOLAR ERİDİ”
Asıl kriz Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Verin bana yetkiyi, Türkiye'yi nasıl uçuracağım.” demesiyle ve tek adam rejimine geçilmesiyle başladı, pandemiyle birlikte bu durum ekonomik krize, buhrana dönüştü. Cumhurbaşkanı kendini ekonomist sanmaya ve Merkez Bankasına müdahale etmeye başladı, görevden almalar peş peşe geldi, yirmi ayda 4 kez Merkez Bankası Başkanı değişti, kurul üyeleri görevden alındı, her hamlede dolar biraz daha yukarıya yükseldi. Son hamle neydi? “Faiz sebep, enflasyon sonuç.”, “Ben ekonomistim.” diyerek ekonomiyi yönetmeye çalışan sarayın talimatıyla Merkez Bankası, enflasyon yukarı çıkarken politika faizini yüzde 18'den yüzde 16'ya çekti. Dolar-euro ne oldu? Tabii ki zıpladı. TL yılbaşından bu yana dolara karşı yüzde 23,4 oranında değer kaybetti ve Merkez Bankası ne yazık ki bugün görevini yapamaz hâle gelmiş durumda, en büyük zararı da ücretli kesimler, çiftçiler, emekliler, esnaflar, toplumun yoksul kesimleri görüyor. Asgari ücret üzerinden bir küçük değerlendirme yapacak olursak çok daha uzağa gitmeye gerek yok, 12 Ekim tarihine baktığımızda, asgari ücretle 313 dolar alınırken sadece on gün sonra 22 Ekim’de bu 293 dolara düştü, yani sadece on günde 20 dolar eridi asgari ücret ve 300 doların altına düştü.
“TÜM EKONOMİK YÜK MİLLETİN SIRTINDA”
Tüm bunların sonucunda Türkiye öngörülemez bir ülke hâline geldi, bütçeyi böyle bir ortamda konuşuyoruz. Bu yönetim anlayışıyla yapılan bütçelerle bundan sonra iktidarın ülkeyi sağlıklı bir şekilde yönetmesi mümkün değil. 2020'de iktidarın pandemiyi doğru yönetememesi nedeniyle ekonomide de çok başarılı sonuçlar alınamadı. Tüm yük dolaylı vergilerin de artırılmasıyla milletin sırtına bindi. 2020 bütçesinin hedefleri tutmayan bir bütçe olduğunu söyleyebiliriz. 2020 yılını 175,3 milyar lira bütçe açığı ve 41,3 milyar lira faiz dışı açıkla kapattık.
“BÜTÇEDE AL TAKKE VER KÜLAH HESABI YAPILIYOR”
5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu'nun 23'üncü maddesine göre genel bütçe ödeneklerinin yüzde 2’si kadar yedek ödenek konulabiliyor. Bu ödenekten aktarma yetkisi ise Cumhurbaşkanında. Buna göre başlangıç ödeneği 3,7 milyar lira iken yedek ödenek kullanımı 96,5 milyar Türk lirası olmuş. Bu aşım başka bir kanuni düzenlemeye dayandırılıyor aslında, bu da 2020 Bütçe Kanunu'nun 6'ıncı maddesi ve 5018 sayılı Kanun'un 21'inci maddesi. Onda da “Genel bütçe ödeneklerinin yüzde 10'unu geçmemek koşuluyla kamu idarelerinin bütçeleri arasında ödenek aktarılması konusunda Cumhurbaşkanı yetkilidir.” diyor. Burada Sayıştay’ın da eleştirdiği bir al takke ver külah hesabı var. Yasa, personel gideri hariç kurumlar arası aktarmaya izin vermiyor. Şöyle bir şey yapılmış: Bazı kuruluşların bütçelerinin personel ödenekleri azaltılmış, işte Millî Eğitim Bakanlığı diyebiliriz, Millî Savunma Bakanlığı diyebiliriz ve bu kuruluşlar yapmasa da harcama yapmış gösterilmiş tabii ki azaltıldığı için. Sonra yedek ödeneğe aktarılmış bu bedeller, başka kuruluşlara aktarılmış. Sonra yedek ödenekten yeni ödenek verilmiş. Yıl içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ek bütçe yasa teklifi getirerek ek ödenek almak zorunda kalmamak için bunun yapıldığı çok açık. Sayıştay raporuna göre de ödenek ve gider arasındaki farkın nedenleri yok mesela, ödenek iptal etme nedenleri yok, başlangıç ödeneğine göre sapmalara ve nedenlerine de yer verilmemiş bütçe raporlarında.
2021 yılında bütçe giderleri 1 trilyon 346,1 milyar lira öngörülmüştü. İlk dokuz ayda 1,5 trilyon lirayla giderleri bu hedef aşılmış durumda. Bütçe gelirleri artmış olsa da 245 milyar lira olarak öngörülen bütçe açığı ilk dokuz ayda 230 milyara ulaşmış durumda. Faiz giderlerinde de 179,5 milyar lira gerçekleşme beklendiği söylendi, dokuz ayda 124 milyar lira faiz ödedik. Aslında şunu söyleyebiliriz burada: Vergi vatandaştan toplanıyor, sonra da bir avuç tefeciye veriliyor. Tefecilere giden bu ödemeler, bu faizler o bütçede kalsaydı neler neler ödenirdi acaba. Öğrencilerin kredi borçları, çiftçinin alamadığı destekler, atanamayan öğretmenler atanırdı yani birçok kesime ilaç olabilirdi.
“KAMUDA İSRAF DURMUYOR”
Faiz dışı açık yine yükselmiş durumda ve 50 milyar TL öngörülüyor. Bütçe dengesinin giderek daha fazla bozulmakta olduğunu gösteriyor bu. Bunu düzeltmek için gelirler arttırılamıyorsa kamu harcamalarının azaltılması lazım. Ama iktidarın hep tam tersini yaptığını görüyoruz. Kamuda israf hat boyutta, kamuda lüks araç satın almalar, kiralamalar hızla devam ediyor. Birçok bakanlık, kamu kurumu kendi binalarını bırakıp iktidarın yandaş müteahhitlerinin yaptığı binalara taşındı, kira maliyetleri arttı. Saray harcamalarından hiç taviz vermiyor, tüm giderleri devlet tarafından karşılanmasına rağmen Cumhurbaşkanı maaşına yüzde 14,4 oranında zam yapıldı. Maalesef öğrencilere bakıyoruz, barınamıyorlar. Üretimi, istihdamı öncelemeden bir avuç müteahhide kaynakları aktarıyorlar. Yatırımlara da bu bütçede yer yok, sosyal devlet bütçesi olduğunu da hiç kimse söyleyemez bu bütçenin, bu bütçe mevcut düzeni çevirme bütçesidir.
“HAMMADDE FİYATLARI SANAYİCİNİN ELİNİ KOLUNU BAĞLADI: ÜRETİM DURDU”
Piyasalardan bir örnek vermek istiyorum: Mobilya piyasasında üretim yapan bir firma sahibi yana yakıla “Ben ne yapacağım, nasıl üreteceğim, nasıl satacağım?” diye açıkçası serzenişte bulunuyor çünkü artık mal tedarikinde de zorlanıyorlar. Bir tedarikçisinden gelen maili benimle paylaştı, ben de firma ismi vermeden bu maili olduğu gibi okumak istiyorum çünkü şu an ülkenin içinde olduğu durumu, belirsizliği, güvensiz ortamı herhâlde en iyi yansıtacak olan şey burada yazılanlardır: “Değerli dost ve müşterilerimiz, maalesef ham madde fiyatlarına gelen zamları size minimum yansıtıp elimizden geldiği ve imkânlarımız kadar yardımcı olmaya çalıştık. Artık yaptığımız zamların da bir anlamının kalmadığı günlere girdik. Ne fiyat yaparsak yapalım her gün değişik bir ham maddemize ciddi zamlar geliyor ve hesaplarımız sürekli şaşıyor. Ödemesini alıp iki-üç ay sonra teslim ederiz diye düşündüğümüz bütün siparişlerden zarar ettik ama sözümüzü tutmak için yardımcı olmaya çalıştık ve çalışacağız. Ama hem önümüzü görmek hem de ödemesini aldığımız siparişleri en az kayıpla ve söz verdiğimiz tarihlerde teslim edebilmek için imkânlarımızı kullanacağız. Üzülerek bildirmek isteriz ki bugünden itibaren minimum 1/11/2021 tarihine kadar -verilecek olan siparişleri teklif veremeyeceğiz- sipariş kabul etmeyeceğiz.” İktidarın yarattığı piyasa ortamı işte bu. Sanayici nasıl üretecek? Görüyoruz ki bu bütçenin bu ülkeye ilaç olamayacağı kesin. O yüzden de aslında en başta bu bütçenin halkın bütçesi olabilmesi için öncelikle ülkedeki yönetim sisteminin değişmesi gerekiyor.