Almanya'nın Hamburg kentinde Avrupa Postası isimli haber sitesinin düzenlediği “Türkiye'de basın özgürlüğü” başlıklı toplantıda konuşan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, “12 Eylül döneminde de söylediğim gibi gazetecilik yaptım. O zaman gazeteler toplatıldı, o zaman da gazeteciler tutuklandı. Ama ben bu çapta bir baskıyı 12 Eylül’de bile hissetmedim. Yani bir askeri dönemde bile bu kadar yoğun bir baskı altında bir medya görmedim. Evet yasaklar gelirdi, şunların yayını yasaktır diye asılırdı oraya. O konuda yayın yapanlar tutuklanırdı ve saire. 12 Eylül iki, üç yıldı. Şimdi 13 yıllık bir iktidarla mücadele halindeyiz. Bunun son üç, beş yılını hakikaten ağır baskı koşulları altındayız. Şunu bilin ki hakikaten şu anda yazan, çizen, yorumlayan hala birileri varsa, bunu kendi canını ortaya koyarak yapıyor. Çünkü doğrudan hedef gösterilme durumundalar. Doğrudan, bizzat Cumhurbaşkanının tehdidi altındalar” dedi. ALMANYA'NIN Hamburg kentinde Avrupa Postası isimli internet haber sitesi tarafından düzenlenen “Türkiye'de basın özgürlüğü” konulu toplantıda konuşan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, “Bu çapta bir baskıyı 12 Eylülde bile hissetmedim” dedi. Hürriyet'e düzenlenen saldırılara da değindi Kentin Rothenbaumchaussee semtindeki Etnografya Müzesi'nde düzenlenen ve yoğun ilgi nedeniyle bir çok kişinin ayakta izlediği üç saat süren toplantıda Can Dündar basın özgürlüğü konusunda çarpıcı açıklamalarda bulundu. Avrupa Postası Genel Yayın Yönetmeni Adil Yiğit'in yönettiği toplantıda Can Dündar, Hürriyet'e yapılan iki saldırıya da değindi. Hürriyet gazetesine geçmiş olmuş ziyaretinde bulunduğunu ve meslektaşlarıyla yaptığı görüşmelerde Türkiye'de medya üzerindeki iktidar baskısının hiç bu kadar yoğun olmadığı konusunda hemfikir olduklarını ifade eden Dündar, “Geçen hafta Türkiye'nin Cumhurbaşkanının bir gazeteyi canlı yayında hedef gösterdiğini ve o hedef gösterdiği gazetenin o partinin milletvekilinin de bulunduğu grubun gazeteyi, Hürriyet'i bastığını bizzat gördük. Ben 12 Eylül döneminde de gazetecilik yaptım. Yeni başlamıştım. 12 Eylül bir dönüm noktasıdır aslında basın özgürlüğü açısından. Çünkü öbürlerine nazaran Özal basına nasıl ince markaj yapılabileceğini bilen biriydi. Gazete toplatarak (gazete) kapısına zincir vurarak işin olmayacağını gördü” dedi. “Basın özünde muhaliftir, halkın sesidir” Dündar açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Basın aslında, özünde muhaliftir. Halkın sesidir çünkü. Halk iktidarla sorun yaşar, şikayetçidir. Basın onun sesi olmak zorundadır. Onun için basın vardır. Onun için özgür bir basına ihtiyaç vardır. Oysa tamamen iktidara endeksli ve halkın gözüne girmekten ziyade iktidarın gözüne girmeye eğilimli olan bir basınla karşılaştık. Eskiden gazeteyi iyi sattıkça gazeteler ayakta kalırdı. Gazete bir Lira. 100 bin kişi alırsa, kasanıza para girer. Onunla geçineceksiniz. Çok büyük para kazanılan yer değil basın. Dolayısıyla halka kendinizi beğendirmeniz lazım. Halka beğendirmeniz için muhalif olmanız lazım. Çünkü halk kendi derdinin orada yansımasını istiyor. Niye basın muhalif değil artık? Çünkü artık o yüz bin kişiye ihtiyacı yok. O yüz bin Lirayı zaten bir kişinin yüzünü güldürerek kazanıyor. Gazeteyi beğendirmek zorunda olduğu o bir kişi var, başka o da Başbakan ya da Cumhurbaşkanı. O beğendikten sonra diğer işlerinden parayı kazanıyor. Bu içler acısı bir durum. Hem gazetecileri, hem de okurları ortak zehirleyen bir duruma dönüştü.” “Bu çapta bir baskıyı 12 Eylülde bile hissetmedim” Türkiye'de her iktidarda basına baskı ve yaptırım uygulandığını söyleyen Dündar, ancak son yıllardaki baskının çok yoğun olduğunu söyleyerek, gazetecilerin iktidar tarafından doğrudan hedef gösterildiğini söyledi. Dündar, “Geldiğimiz nokta hakikaten tehlikeli. Çünkü bir başka ilk yaşandı Erdoğan ile birlikte. Tamam, bir bir besleme basın hep vardı. Ama bu kadar yoğun bir şekilde bir yandaş medya oluşması, tamamen Cumhurbaşkanının seveceği haberlerden oluşturulmuş gazeteler çıkarılması, pembe gazete çıkarılması, görmek istemediği hiç bir haberin gazetede olmaması, hep görmek isteyeceği haberlerin olması, daha da önemli onun, Başbakanın bir silahına dönüşmesi, zaman zaman kalkanına dönüşmesi, yoğunlukta ilk kez yaşanıyor Erdoğan ile birlikte. Geldiğimiz noktayı özetleyeyim. Hakikaten ben, 12 Eylül döneminde de söylediğim gibi gazetecilik yaptım. O zaman gazeteler toplatıldı, o zaman da gazeteciler tutuklandı. Ama ben bu çapta bir baskıyı 12 Eylülde bile hissetmedim. Yani bir askeri dönemde bile bu kadar yoğun bir baskı altında bir medya görmedim. Evet yasaklar gelirdi, şunların yayını yasaktır diye açıklanırdı. O konuda yayın yapanlar tutuklanırdı ve saire. 12 Eylül iki, üç yıldı. Şimdi 13 yıllık bir iktidarla mücadele halindeyiz. Bunun son üç, beş yılını hakikaten ağır baskı koşulları altındayız. Şunu bilin ki hakikaten şu anda yazan, çizen, yorumlayan hala birileri varsa, bunu kendi canını ortaya koyarak yapıyor. Çünkü doğrudan hedef gösterilme durumundalar. Doğrudan, bizzat Cumhurbaşkanının tehdidi altındalar” dedi.