Taner YENER-Cemal KÖYÜK-Özgür ARSLAN/İSTANBUL,(DHA) DÜNYANIN üye sayısı en fazla kadın sivil toplum kuruluşlarından biri olan Uluslararası Soroptimist Federasyonu’nun 20. Uluslararası Konvansiyonu (20th Soroptimist International Convention) Hilton İstanbul Bosphorus Kongre ve Sergi Sarayı’nda devam ediyor. Her dört yılda bir dünyanın farklı bir ülkesinde gerçekleşen ve 12'inci 1983 yılında Türkiye Soroptimist Kulüpleri Federasyonu’nun ev sahipliğinde İstanbul’da düzenlenen Konvansiyon, 32 yıl aradan sonra “Liderlik İçin Eğitim: Kadınları Güçlendiren Yeni Fikirler” teması ile yeniden İstanbul’da toplandı. Hilton İstanbul Bosphorus Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleştirilen konvansiyona kadın ve genç kızların sorunları konusunda çalışan dünya çapında uzmanlar, akademisyenler, konusunda uzman iş ve meslek kadınları ve dünyanın her yerinden Soroptimist delege ve üyelerden oluşan çok sayıda davetli katıldı. BEN DE BEKAR BİR ANNE TARAFINDAN YETİŞTİRİLDİM Açılışı dün yapılan konvansiyonun ikinci gününde yazar Elif Şafak konuşmacı olarak katıldı. Konvansiyonda olmaktan büyük mutluluk duyduğunu ifade eden Şafak, şunları söyledi: “Burada çok güzel bir enerji var ve bunun parçası olmaktan büyük mutluyum. Şimdi biraz alt yapımdan bahsetmek istiyorum. Hikayelerle, kitaplarla, yaratıcılıkla, hayal gücüyle olan ilişkimden bahsetmek istiyorum. Ben de bekar bir anne tarafından yetiştirildim. Fransa’daydım önce sonra Ankara’ya geldik annemle birlikte. Annem o dönemlerde boşandı. Üniversiteden ayrılmıştı sevginin yeterli olacağını düşünmüştü. İstanbul’a boşanmış bir kadın olarak geldiğinde diploması yoktu, işi yoktu, parası ve gideceği bir yer yoktu. Onun için anneannemin evine geldik. Anneannem de çok farklı bir kadındı, daha doğuluydu, daha geleneksel bir kadındı, daha az eğitim almıştı, daha fazla batıl inançlara önem veren bir kadındı. Normal olarak genç, boşanmış bir kadın böyle ataerkil bir kültüre tekrar geldi. Müslümanlığın önde tutulduğu bir yerden bahsediyorum. Ve tabii ki böyle bir durumda ilk tepki annemin tekrar evlendirilmesiydi. Onun için anneme yeni bir koca bulma arayışına girdiler. Burada anneannem devreye girdi ve dedi ki, ‘Çok aceleyle yapmayalım bu işi. Üniversiteye tekrar gitsin, diploması olsun bir kariyeri olsun ve sonra evlensin. O zaman bir seçme şansı olur bir zorunluluk olmaz. Bu arada ben de torunuma bakarım’ dedi. Onun için annem üniversiteye tekrar gitti ve eğitimini tamamladı ve gerçekten çok başarılı bir şekilde mezun oldu, diplomat oldu. “ KİTAPLAR BENİM EN BÜYÜK ARKADAŞLARIM OLDU VE HALA ÖYLELER Bu yıllar içerisinde kendisini anneannesinin yetiştirdiğini belirten Şafak, şöyle devam etti: “Bu iki çok farklı kadını gözlemleme fırsatı buldum. Annem çok daha batılıydı. Bireysel, feminist bir kadındı. Anneannem daha farklıydı dediğim gibi. Ama bu iki kadın birbirlerini desteklediler sonuçta. Bu da benim üzerimde büyük bir etki yarattı. Bir tarafımda kesinlikle kız kardeşliğe inanırım. Kız kardeşlik ilişkilerinin mutlaka gerekli olduğuna inanırım. Ben çok yalnız bir çocukluk geçirdim. Kitaplar benim en büyük arkadaşlarım oldu ve hala öyleler. Şuna içtenlikle inanıyorum ki, kitaplar dünyadaki birçok insana yardımcı olacak. Bunu biliyorum çünkü kitaplar beni değiştirdi, kurtardı. Ben 24 yıldır belki kitap çıkarıyorum ama 8 yaşındayken okumaya başlamıştım. Öyküler beni hiçbir zaman yalnız bırakmadı. Bana bir süreklilik, tutarlılık hissi verdi. Hayatta bunun eksikliğini yaşıyordum sanırım. Bütün bu sürelerde farklı yerlere gittim, farklı ülkelerde yurt dışındaki okullarda konuşmalar yaptım. Okul ziyaretlerim sırasında farklı yaş gruplarından sürekli olarak gözlemlediğim şey şudur; küçük çocuklarla konuştuğumda ne kadar cesaretli, hayal güçleri, öz güvenleri olduğu gerçekten çok şaşırtıcı.” YAZILI EDEBİYAT ERKEKLERE DAYALI Kadınların toplumda birey olarak kaldıkları zorluklarına değinen Şafak, “Çünkü her zaman eşiniz aracılığıyla tanımlanıyorsunuz, çocuğunuz aracılığıyla tanımlanıyorsunuz. Özellikle öyküler bu anlamda çok büyülü güçler çünkü günlük hayatımıza sürekli bir koşturmaca içerisindeyiz" dedi. Şafak sözlerini şöyle tamamladı: "Kendi iç alanımızı yaratma şansımız yok ama romanlar içimizle iç dünyamızla konuşuyorlar. Yazarlık ta çok yalnız bir iş, ama okuyuculuk ta yalnız bir iş aslında. Bu iç alanımıza hitap eden bu kitaplarla konuşuyoruz. Yalnız olduğumuzda aslında evrene daha çok açığız, yeni insanlarla empati kurmaya, bağlantı kurmaya daha çok açığız. Burada faşizmin bir kitle hastalığı olması tesadüf değil bu anlamda kesinlikle. İşte öyküler bunu yapıyor, bizi değiştiriyorlar. Sadece okuyucularını değil yazarlarını da değiştiriyorlar. Türkiye’de son derece yetenekli kadın yazarlarımız var. Ama sonuçta yazılı edebiyat yine erkeklere dayalı. Yazarlara ve eleştirmenlere baktığınızda yine bir erkek egemenliği görüyorsunuz. Ama istatistiklere baktığınızda, kimler bu kitapları okuyorlar diye baktığınızda eminim çoğu kadın aslında. Kurgu yayınların yüzde 85’den daha fazlasının okuyucusu kadın aslında. Romanların gelişmesinde, öykülerin gelişmesinde kadınların çok büyük katkısı var. YARATICILIK BULAŞICILIKTIR, BİRBİRİMİZDEN ÖĞRENİRİZ Aynı zamanda erkek yazıyor kadın okuyor, erkek yazıyor kadın okuyor. Daha fazla kadının yazması erkeğin okuması yani bu döngüyü tersine döndürmemiz gerekiyor. Kadınlar olarak kendimizi yazılı edebiyat alanında ifade etmemiz gerekiyor. Çünkü sözlü kültürde çok aktifiz kadınlar olarak ama yazılı edebiyatımızda hala erkekler çok baskın. Bu sadece yazılı alanda değil kamusal alanda da. Ortadoğu’da gezdiğinizde mesela meydanlar, kahveler. Bütün şehir neredeyse erkeklerin yoğunluğunda. Bu hayatta en önemli değer iyi bir eş olmak, iyi bir anne olmak şeklinde görülüyor. Bu bakış açısıyla kadınlar daha çok kendi özel alanlarına itiliyor. Şimdi kadınları özel alanlarından tekrar kamusal pozisyonlara getirmemiz gerekiyor. Toplumun hem kadın hem de erkek enerjisine ihtiyacı var kamusal alanda bu denge bir şekilde kaybolmuş özellikle İslam dünyasında. Ataerkillik uluslararası bir problem. Şu şekilde bitirmek istiyorum. Yaratıcılık bulaşıcılıktır, birbirimizden öğreniriz. Ne kadar çok fikirlere cesareti olan insanla birlikte vakit geçirirsek bizler de o kadar bunlardan etkilenip kendi içimizdekileri paylaşabiliriz. Özelikle kızlara başka kadınlara erkeklere de öyle. Erkeklerinde çok kolay bir rolü yok bu ataerkil kültür içerisinde. Ne kadar çok kişiye verirsek bu enerjimizi bunun bulaşıcılığından hepimiz yararlanabiliriz.” KIZGINLIKLA BAĞIRMAK İSTİYORUM Konvansiyonda konuşan eğitimci ve yazar Micheal Kaufman ise ‘Ağlamak istiyorum’ diyerek sözlerine başladı. Kaufman, şöyle konuştu: “Nijerya’daki kızların kaçırıldığını duyduğumda, kadınların ticaretinin yapıldığını düşündükçe, kadın ve kız çocuklarına eğitim hakkı verilmediğini düşündükçe bağırmak istiyorum. Kadınların kendi vücutlarının özgürlüğünün bile olmadığı bir gerçekten haykırmak istiyorum. ‘Seni seviyorum’ diyen bir erkek tarafından dövüldüğünde bir kadın, kadının ilerlemesi önündeki engelleri gördüğümde kamu sektöründe, işyerlerinde gerçekten kızgınlıkla bağırmak istiyorum. Ama bugün bütün bu bağırmalar, bütün bu ağlamalar için bir araya geldiğimiz bir gün değil. Bugün bir araya gelmemizin nedeni aslında kutlamak. Hepimizin bildiği problemlerden dolayı burada değilim. Neden sizinle bir erkek konuşuyor. Neden cinsiyet eşitliği ile ilgili sizinle bir erkek burada konuşuyor. Bu çok basit aslında burada olmamın nedeni kadınların etkisi. 200 yıl önce kadın hareketi başladığından beri, 19. Yüzyılın ortasından itibaren başladığından beri hepiniz günlerce büyük bir cesaretle her şeye rağmen çalışıyorsunuz. Bu hareket sizin hareketinizin o kadar büyük bir etkisi oldu ki, artık erkekler bunu dinlemeye başlıyorlar, artık bunu iyi dinleyelim, bundan bir şeyler öğrenelim. Artık bastığınız sesleri artık duyabiliyoruz. Sekiz bin yıldır bastırılan sesleri artık duyuyoruz. Kadınların seslerini, dünyada değiştirilmek istenen bu sesi.” ÇOK FARKLI ŞEYLER YAPABİLİRİZ ERKEKLER OLARAK Cinsiyetle ilgili tartışmalarda aslında bir şey eksik olduğunu ifade eden Kaufman, şunları söyledi: “Konuşmamda aslında şu anda görünmeyen bir konu, görünmeyen şey nedir? erkekler… Burada bir ilişkiden bahsediyoruz. Kadınlarla erkeklerin ilişkisi, erkeklerin erkeklerle ilişkisi. Bütün bu denkleme bakmamız lazım erkekler adına. Cinsiyetle ilgili tartışmalarda şu ana kadar görünmez olduk. Konuşmamda aslında bazı erkeklerin davranışları ve tutumları ile ilgili eleştirilerimi de ileteceğim. Ama net olun. Bütün erkekler canavar değil. Burada olumlu olarak bu önerilerimizi nasıl gerçekleştireceğimizle ilgili. Erkeklerin kadınlarla partner olması, kadınlara yönelik şiddetin durdurulması, kadınların üreme haklarının iş yerinde aynı fırsatlara sahip olması. Çok farklı şeyler yapabiliriz erkekler olarak. Elbette bunları daha da geliştirilecek farklı kadın seslerine ihtiyacımız var. Ama erkekleri de sosyal ve siyasi eylemin bir parçası yapmalıyız. Erkeklerin evdeki rollerinde de bir değişiklik yapmalıyız. Yeniden tanımlamalıyız erkek olmanın ne demek olduğunu.” TABİKİ AĞLAYACAĞIMIZ ZAMANLAR BELKİ OLACAK Kaufman konuşmasında üç önemli alana işaret etmek istediğini vurgulayarak, “Öncelikle iş yerindeki eşitlik ve erkekleri bu konuda devreye sokmak. İkinci olarak, erkeklerin kadına yönelik şiddetinin durdurulması. Üçüncü olarak babalığı değiştirmek, dönüştürmek. Evde eşitliği sağlamak.” dedi. Konuşmasının sonunda kadınların yalnız olmadığını söyleyen Kaufman, “Biz de sizin partnerleriniz olarak sizinle birlikte olacağız. Tabii ki ağlayacağımız zamanlar belki olacak. Kızgınlıkla bağıracağımız zamanlar olacak. Ama şu anda kutlama zamanı çünkü yaptığınız şey kadınlar ve erkekler birlikte değişime yol açmak için çalıştığında kadınlar için daha iyi bir dünyaya ulaşacağız. Ama aynı zamanda erkekler içinde daha iyi bir dünyaya ulaşacağız. Ama hepsinden daha önemlisi çocuklarımız için, torunlarımız için çok daha iyi bir dünyaya ulaşacağız.” dedi. Konuşmaların ardından Elif Şafak ve Micheal Kaufman’a ödül ve plaket takdim edildi. HEPİNİZİN BİRLİKTE HAREKET ETMESİ GEREKİR Konvansiyona video konferans bağlantısıyla katılan Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı da şunları söyledi: “Tüm soroptimistler hepiniz hoş geldiniz diyorum. Bugün sizinle birlikte olamayacağım ama bu video ile düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Öncelikle kadınların güçlendirilmesi konusundaki çalışmalarıyla hepimiz için daha iyi bir gelecek hazırladığınıza inanıyorum. Soroptimistlere bu onurlu çabalarına davada çalışmaya devam etmelerinde iyi şanslar diliyorum. Bütün dünyadan gelen soroptimistlere başarılı bir toplantı diliyorum. Kadınlar gittikçe yükselen küresel bir değerdir. Şu an Türkiye’de kadın yüzde 30’ü işgücüne katılıyor. 2020 kadar bunun yüzde 50’e umuyoruz. Kadınlar işgücüne, ekonomiye katılmadıkça ülkelerin ve Türkiye’nin tabiki hedeflerine ulaşması imkansızdır. Eğer hızlı gitmek istiyorsanız yalnız gidin, uzağa gitmek istiyorsanız birlikte gidin. Hepinizin birlikte hareket etmesi gerekir. Artık zaman kaybedemeyiz bu konuda. Kadınlar için en önemli şey kendilerine inanmaları, özgüvenleridir. Başarı hikayeleri oluşturmak ve kadınlar olarak özgüvenimizi kaybetmemiz gerekiyor. Bunlardan ve tecrübelerimizden yararlanmalı artık zaman kaybetmemeliyiz. Daha da önemlisi birlikte yürümeliyiz.” 9 YAŞINDAKİ DEFNE’YE SALONDAN ALKIŞ Konvansiyonda ayrıca geçmiş dönem başkanı SI International (Uluslararası Soroptimist) Başkanı Alice Welss ile sahneye çıkarak kız çocuklarının eğitimi ile ilgili kısa bir mektup okuyan 9 yaşındaki Defne Disperati katılımcılardan alkış aldı. Konvansiyonda ayrıca SI International (Uluslararası Soroptimist) Başkanı Ann Garvi ile federasyon başkanları geleneksel olarak mum yaktı. 12 Temmuz’a kadar sürecek 60 uluslararası ve 30 Türk konuşmacının yer alacağı Konvansiyon, kadın ve genç kızların başlıca sorunlarını ele alan oturum ve çalıştaylarda iş hayatından, sivil toplum örgütlerinden ve akademik çevrelerden dünyaca ünlü isimlerini ağırlıyor. SOROPTİMİST: EN İYİYİ AMAÇLAYAN KIZ KARDEŞLER 1921’de kurulan ve bugün 129 ülkede yaklaşık 90.000 üye ile faaliyet gösteren Soroptimist International, kamuya ve sosyal yaşama dönük aktivist faaliyetlerde bulunan iş ve meslek kadınlarından oluşuyor. “Kız kardeş” ve “en iyi” anlamındaki Latince “sorore” ve “optima” sözcükleri birleştirilerek oluşmuş “Soroptimist” sözcüğü “en iyiyi amaçlayan kız kardeşler” anlamına geliyor. Soroptimist üyelerin bizzat planladığı, finanse ettiği ve yürüttüğü kampanya ve projelerle, eğitim, eşitlik, liderlik, sağlık ve çevre odakları çerçevesinde kadınların ve genç kızların yaşamlarında fark edilir iyileşmeler gerçekleşiyor. Son raporlar dünya çapında 4000’e yakın projeden yaklaşık 120.000 kadın ve genç kızın fayda sağladığını gösteriyor.