PANELE KATILDI İzmir Valiliği'ne yaptığı ziyaretin ardından Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Ak Parti İl Başkanlığı'na geçti. Burada basına kapalı olarak partililerle bir süre sohbet eden Bakan Avcı, daha sonra beraberindekilerle Yaşar Üniversitesi'ne gitti. İzmir Üniversiteleri Platformu Dönem Başkanı, Katip Çelebi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Galip Akhan'ın moderatörlüğünü yaptığı, 'Türk Yüksek Öğreniminin Geleceğinde Üniversiteler Kenti İzmir'in Yeri ve Önemi' konulu panele Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Barkan ve Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı da konuşmacı olarak katıldı. Açılış konuşmasını yapan Mütevelli Heyeti Başkanı Ahmet Yiğitbaşı, “İzmir'deki üniversitelerde öğrenim gören öğrenci sayısı 150 bini aşmıştır. Yaklaşık 7 bin akademisyenin görev yaptığı kentimizde 74 ülkeden 3 bini aşkın uluslararası öğrenci de eğitim görmektedir. Şehrimizi yükseköğrenimde özel kılan ayrıcalıklardan bir tanesi de İzmir Üniversiteleri Platformudur. Bu platform, 2008 yılında kent üniversitelerinin akademik, sosyal, kültürel ve sportif alanlarda işbirliği ve dayanışmasını sağlamak için yola çıkmıştır. İzmir'i bir üniversiteler kenti olarak konumlandırmak için projeler üretmeye devam etmektedir ve kentimizdeki 9 üniversiteyi de aynı çatı altında buluşturmuştur" dedi. Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Murat Barkan, İzmir'in üniversiteler kenti olması için Bakan Avcı'dan destek istedi. BAKAN AVCI'DAN YÖK AÇIKLAMASI Yüksek Öğretim Kurulu'nun (YÖK) askeri darbe ürünü olduğunu belirterek sözlerine başlayan Bakan Avcı şunları söyledi: “YÖK'ün 27 devlet üniversitesine göre tasarlanmış bir yapı olduğunu düşünüp bugün sayıları 200'e yaklaşan üniversitelerden oluşan yüksek öğretimi yönetmekte yetersiz kaldığını bugün herkes itiraf ediyor. Bugünkü Yüksek Öğretim elbisesi sayısal olarak da niteliksel olarak da uymuyor. Bugün bir yanda devlet, bir yanda vakıf üniversiteleri, devlet üniversiteleri kendi içinde çok eski, orta yaş ve henüz ayakları üzerinde zor duran, sürekli merkezin müdahalesi ve himayesine ihtiyaç duyan devlet üniversitelerimiz var. Vakıf üniversitelerimiz de kendi içinde ayrışıyor, bir yanda gerçekten vakfedilmiş üniversitelerimiz var, bir yandan özel üniversite açmak mümkün olmadığı için bir tür muvazaa yoluyla vakıf üniversitesi gibi kurulmuş ve ilk fırsatta özel üniversiteye dönüşmek isteyen üniversitelerimiz var. Ölçekler olarak da birbirlerinden çok farklı. Yapılması gereken, her üniversitenin kendi özel ihtiyaçlarına göre, yönetim modelini oluşturabilmesine imkan sağlayacak esnek bir çevreyi yasamak. Bizim yasama kültürümüzde yine askeri dönemlerden kaynaklanan çok kötü bir alışkanlığımız var. Yasalarla düzenlenmesi gereken konuları anayasalara yazmışız. Yönetmeliklerle düzenlenmesi gereken konuları yasalara, teamüllerle düzenlenmesi gereken konuları yönetmelikle yapmışız. Bunun bir mantığı var tabi dediğim gibi askeri dönemlerin bir alışkanlığı, vesayet altında yapılan anayasalarda, o irade daha sonra sivillerin, yani bizlerin bu işe fazla karışmaması ve fazla kurcalamaması için tedbir almışlar. Kendi içinde tutarlı bir mantıkla hareket etmişler. Şimdi önümüzdeki dönem, önceki dönemlerde yapamadığımız yeni anayasanın en önemli konularından birinin de yüksek öğretim konusunudur. İzmir Üniversiteler Platformu aslında bunun adı konmamış bir tezahürü olarak da görünüyor. Yani kurumsal bir tüzel kişiliği olmayan, siz burada bir merkezkaç örgütlenmesine gitmişsiniz, aslında YÖK'ün yapması gerekeni siz korsan bir biçimde gerçekleştirmişsiniz. Bunu olumlu anlamda kullanıyorum çünkü, hemen hemen bütün üniversitelerimiz, alternatif yüksek öğretim yasası tasarıları geliştirdiler. Anladığım kadarıyla YÖK hala sizi duymamış, duysa bile atı alan Üsküdar'ı geçmiş, sizi kutluyorum." ÖĞRENCİLERİN ÜNİVERSİTEYE HAZIRLANMASI Bakan Avcı konuşmasında kendilerine gelen bazı eleştirilere de yer verip, “Yaşar Üniversitesi'ne ayrıca teşekkür ediyorum. Burada İzmir var, üniversiteler var evet katılıyorum, kozmopolitizm önemli bir avantajdır, oysa gerçek üniversite için kozmopolitizm olmazsa olmaz şartlardan biridir, dolayısıyla buradaki çevresel şartlar sizin bu amaçlarınıza uygun ama sunuşunuzun en sonunda bahsettiğiniz konuyu biraz daha derinleştirmede fayda var, yani ortaöğretim kurumlarıyla işbirliği. Bütün üniversitelerimizden şunu duyuyoruz, 'Öğrencilerimiz üniversitelere çok hazırlıksız geliyorlar. Pek çok temel bilgileri üniversitelerde vermek zorunda kalıyoruz' doğru, bizim size bir çok borcumuz var, ama sizin de bize borcunuz var burada bize yardımcı olmalısınız, biz bazı üniversitelerle protokoller imzalıyoruz ve bunu daha ileriye götürmeliyiz. Söz gelimi Yaşar Üniversitesi sadece, kendilerine öğrenci yetiştirmek üzere ortaöğretim kurumları açmalıdırlar. Galatasaray örneğinde olduğu gibi. Türkiye'nin eğitim alanında kendine özgü birkaç teşebbüsü oldu. Biri hala hayatiyetini sürdürüyor, diğer ikisi akamete uygulatıldı. Bunlardan biri köy enstitüleridir, çıkış koşulları itibariyle gerçekten çok özgün bir projedir ama yozlaştırıldı. İkincisi maarif kolejleridir, kendi sınavını kendi yapan, 6 ilde kurulmuş ama maalesef o da daha sonra önce Anadolu liseleri olarak yaygınlaştırıldı, böylelikle yozlaştı, 28 Şubat sürecinde de 'İmam hatip liselerinin orta okullarını kapacağız' diye Anadolu liselerinin de ortaokulları de yozlaştırıldı. Üçüncü girişim ise imam hatip liseleridir, o da bugün Anadolu liselerinin yüzeyselleştirilmesi gibi olursa yozlaşmayla karşı karşıyadır" dedi. Panel soru cevap bölümünün ardından sona erdi.